31 Temmuz 2016 Pazar

canım insanlar, 'hoşça kal'ın...

konuya nereden başlayacağımı, nasıl devam ettireceğimi ve ne anlatacağımı bilmiyorum. tek bildiğim bu geceye dair kesinlikle bir şeyler karalamam gerektiği. bu karalamalar, aylar boyu tek başına yürünen yollarda, uyku tutmayan gecelerde, başını cama yaslayıp seyahat ettiğim otobüs yolculuklarında zihnimde tahayyül ettiklerim sonucunda ortaya çıktı.
sonuç ne olursa olsun bu gece, geriye kalan hayatım için bir milat olacak. iyi ya da kötü, bu çok da mühim değil artık. ama kesinlikle bir şeyler değişecek ve bu sabah uyandığımdan farklı uyanacağım.

yaklaşık üç saat sonra yola çıkıyorum.

neden gidiyorum ve neden şimdi? aslında bu soruya yüzlerce farklı şekilde cevap verebilirim ama biraz düşününce, içlerinden en tatmin edici olanı; '' artık kalmak için bir nedenim kalmadı'' demekmiş gibi geliyor. evet tam olarak böyle diyebilirim.. kalmak için bir nedenin yoksa gitmek gerekiyor çünkü. geride kalan yaşamım boyunca hayat bana bunu öğretti. ve gerçekten gitmek istiyorsan eğer, şu andan daha doğru bir zaman yok. yarını, sonrası yok. ya şimdi ya da hiç. buna emin olabilirsiniz..

nereye gidiyorum? bu soruya verecek bir cevabım yok. zaten bu soruya cevap verebilmeyi de pek istemezdim. yani bu gidiş, uzunca bir tatil ya da planlanmış bir beden göçü olarak cereyan etsin istemem. planlanan kısımları var tabi ki ama bu kesinlikle olayın gidişatıyla alakalı değil. tamamen başlangıcıyla alakalı. mesela, gün boyu bu yazıyı yazmayı planlıyordum, ama içeriğini hiç düşünmedim. an itibariyle, yazdıkça kendiliğinden gelişiyor.. bu sorunun cevabı da böyle gibi.

yolculuğa çıkış sebebim, 'bir yere varmak değil, hiçbir yerde olmamak.'' yani varacağım yerden çok o yolculuğun kendisini önemsiyorum. ki bir yere varabilecek miyim ya da varmak ister miyim, orası da muamma. mevzu gitmek işte, salt gitmek.
''gidiyorum, öyleyse varım''

bu şehrin keşmekeşinden, samimiyetsiz insanlarından, eğreti ilişkilerinden, havasından, suyundan, trafiğinden çok sıkıldım. artık hayatımın geri kalan kısmında, derin derin soluyabileceğim yerlerde bulunmak istiyorum. ve bu doğrultuda yaşabileceğim bir yer bulup, oraya yerleşme amacıyla çıkıyorum yola. neresi olduğu pek de önemli değil. hatta hiç önemli değil.
ben artık yanımda kaybetmekten korkacağım insanlar olsun istiyorum. kayıplarımın, mağlubiyetlerimin sorumlusu yalnızca ben olayım istiyorum. başkalarının darbesiyle yıkılmaktan çok yoruldum artık. düşeceksem, birinin çelmesi sonucunda değil, kendi kendime tökezleyip düşmek istiyorum. aşık olmak istiyorum, sevmek, mümkünse sevilmek istiyorum. kazancım az da olsa, sabah evden çıkarken ıslık çalmak istiyorum yeni güne. mutsuzluğu da istiyorum elbet. sorumlusu olduğum hataların sonucunda, hakettiğim mutsuzluklar yaşamak istiyorum. daha da açmak gerekirse, ağlamak istiyorum sayın seyirciler, ağlamak istiyorum. doya doya ağlamak. bunun ayıplanmayacağı yerlerde olmalıyım artık. insanların artıklarını toplamaktan, açıklarını kapatmaya çalışmaktan, başkalarının hatalarının bedelini ödemekten, bu rutin yaşamdan, yalancı suratlardan kaçıyorum işte. koşar adım değil, belki sürüne sürüne kaçıyorum. ama gidiyorum lan işte. işte gidiyorum. belki bir kazım koyuncu, bir aşık mahzuni şerif gibi değil ama olsun. bir bektaş şenel olarak, en fazla ne kadar gidilebilecekse o kadar gidiyorum...
her ne kadar dönmemek üzere yola çıkıyorsam da; belki bir kaç hafta, belki bir kaç ay, belki de bir kaç yıl sonra geri dönerim. bir bilinmezliğe doğru yola çıkıyorum ve yarının ne getireceğini bilemiyorum neticede. 
ama kendimi temin ederim ki, dönmemek için elimden gelen her şeyi yapacağım. bunun için kendime söz verdim. ve günün birinde, bir şekilde dönmüş olursam bile, gidebilmiş olmanın verdiği rahatlıkla döneceğim. o olgunluğa erişerek yürüyeceğim bu şehrin kaldırımlarında, bir kez daha.. ve yine hiçbir gece bu geceki gibi olmayacak...


haketmediği halde birini üzdüysem, kırdıysam, örselediysem affetsin. benim de bu şehirde kime hakkım geçtiyse helal olsun.

bu konuşmayı yaşar kurt'tan ''alışamadım'' parçasıyla noktalıyorum.
canım insanlar,
'hoşça kal'ın..

umarım bir gün, bir gün batımında karşılaşırız...


11 Temmuz 2016 Pazartesi

mavi yengeçler tutunuyor iskelenin ayaklarına
çocuklar yosunları kumsala taşıyor
güneş hala tepede, bir şeylere inat yapıyormuş kadar tepede
temmuz ayındayız güzelim
insan bu aylarda kederlenmemeli
insan bu aylarda kederlendi mi gitmeli
ağaçlara, dağlara, çocuklara, kuşlara
insan bu aylarda kederlendi mi gülmeli
gözleri dolu dolu gülmeli
bi çiçek büyütmeli saksıda
bi çiçek daha büyütmeli
yüreğinde
yok dememeli, var etmeli güzelim
insan bu aylarda gitmeli
birini, bir şehri terk eder gibi değil
dalından koparılmış bir çiçek gibi
insan bu aylarda özleyeceği bir şeyler edinmeli kendine
bir ele dokununca heyecan duymalı
bir ele dokunmayı hayal ederken de heyecan duymalı
insan bu aylarda sevdi mi söylemeli güzelim
sonunu düşünmemeli
ki sonunu düşünmek, üzerine doğru gelen güzelliklere sırtını dönmek demektir
geri dönmek, yalnızca yolun sonu eve varacaksa güzel
insan bu aylarda yorulmadan eve dönmemeli
sevmeli güzelim, sevmeli
filmler sevmeli, masallar, rakı sofraları, dost muhabbetleri
insan yaşadığının farkına nasıl varacak başka türlü

senin de bazen göğü kucaklamak geçmiyor mu içinden?

kağıda kaleme düşmeli insan bu aylarda
yalnız bu aylarda değil
insan her ayda kağıda kaleme düşmeli
bu ay tepedeyse sen ona aşağıdan baktığın için
güneşe dokunuyorsun bir düşün
dalgalar vuruyor parmak uçlarına
gökkuşağından aşağı sarkıtıyorsun kendini
sarılıyorsun rengarenk bir kelebeğe
kedilerle konuşuyorsun
martılara eşlik ediyorsun şarkılarında
ağzını dayayıp kana kana su içiyorsun hoyrat şelalelerden
bir sıçrayışta göğün maviliğine dokunuyorsun
sonra papatyaları görüyorsun gülüşüyorlar
güller kendi aralarında konuşup utanıyorlar olup bitene
biraz daha kızarıp, boyun büküyorlar
mavi paraşütlerle çocuklar okuldan eve dönüyor
uçurtmaların ipi yok
deniz kenarında güneşleniyor sigortalı işçiler
patronları onlara soğuk meyveler taşıyor
karadutlar yerlere dökülüp şarap oluyorlar kendiliğinden
sonra dönüp bakıyorsun
bütün bunlar nasıl olabilir lan? diye
biraz daha dikkatli bakınca aralanıyor sis perdesi
karşında gülümseyen birini görüyorsun
yalnızca gülümseyen biri var karşında
ve o gülümseyince bütün doğaüstü olaylar  mümkün kılınıyor
olağanlaşıyor bütün uçuk hayaller
işte yazmak gerekiyor bütün bunlar için
işin özü yazmakta

çünkü güzelim
karşında kimse gülmese de oturup böyle şeyler yazabiliyorsun
kendi kendine konuşana deli diyorlar ama
kendi kendine yazınca şair oluyorsun

1 Temmuz 2016 Cuma

şiirimsi bi temmuz

o kadar güzel gülüyor ki tanrım
sana söz veriyorum, 
her sabah erkenden uyanıp
rengarenk çiçekler sulayacağım

o kadar güzel gülüyor ki tanrım
bu çocukların yüzü ondan ötürü al al
bu deniz ondan böyle mavi

-musaadenizle biraz bunu yazacağım

o kadar güzel gülüyor ki tanrım
bir seyyah yolculuğa çıkmak için çantasını hazırlıyor
güzergahı özlediği yerlere doğru
bunu bir fotoğraf karesinden hatırladım


o kadar guzel gülüyor ki tanrım
bir gecekondu sofrasına kırmızı et pişiyor
çocuklar ellerini çırparak tabaklara kurulmuş 
mahçubiyeti ortadan kalkıyor dün gece aç uyuyan babanın

o kadar güzel gülüyor ki tanrım
bunun gülüşüyle de alakası yok üstelik
hem adında hem de gözlerinde göğü taşıyor
martılari bundan dolayı çok seviyorum sanırım


o kadar güzel gülüyor ki tanrım
şiir okumak istediğimde fotoğrafına bakıyor ve sana sesleniyorum;
sen ne büyük şairsin, yazdığın şiir nefes alıp veriyor
-keşke beni karalayıp bir köşeye atmasaydin

o kadar güzel gülüyor ki tanrım
zaten bunu senden başkası yapmış olamaz 
o gökyüzüne bakıp gülümserken
ben bir kez daha varlığına inandım

o kadar güzel gülüyor ki tanrım
keşke birgün okuyabilse buraları
bilirim benden pek haz etmiyorsun ama
inanıyorum, sen bana bir güzellik yaparsın