yaşadığımız onca şeye rağmen hala ölememiş olmamız çok garip değil mi sizce de? içinde bulunduğumuz bu berbat dünyada yalnızca bir kez ölme hakkımız olması insanoğluna yapılmış en büyük haksızlıklardan biri değil mi? mesela benim yaklaşık dört sene önce ölmüş olmam gerekiyordu, ama ölmedim. aslında o gün orada ölmem gerekiyordu.
çoğumuzun şimdiye kadar bir kaç kez ölmüş olması gerekirdi. ama biz inatla yaşamak zorunda bırakıldık. başka bir seçeneğiniz olsaydı eminim hepiniz onu seçerdiniz. yani en azından ben onu seçerdim. olmadı ama. daha çok küçükken sırtladım yaşamak mecburiyetini. çünkü etrafımda üzmemem gereken insanlar vardı.
bir kuş sesi duymak isterdim şimdi. mutlu mutlu öten, insanın içini huzurla, mutlulukla dolduran bir ses. yarına daha umutla bakabilmek adına bir haber, bir gülümseme okumak isterdim. bir gülümseme nasıl okunur demeyin, açın cemal süreya, edip cansever okuyun. daha da anlamazsanız turgut uyarın göğe bakma durağını okuyun, tekrar okuyun. bu adamlar hayata karşı gülümsemelerini kağıtlara dökebilmiş insanlar. bu yüzden bizden farklılar. bir ömür şiir yazabilecek umutları, sevgileri taşımışlar içerlerinde. ne büyük nimet, ne büyük şans. bir de bana bakın, hayata dair bir şeyler karalamaya kalktığımda, insanlara ve bu gezegene küfür etmekten öteye gidemiyorum. anlatacak bir aşk hikayem yok, hiç olmadı. düşünürken bile mutlu olduğum hayallerim vardı eskiden, hepsini yitirdim birer birer. umutla bakamıyorum dünyaya. mesela; yarından tek bir beklentim var, o da bugünden daha kötü olmaması..
bunları buraya yazmak inanın kolay değil. yazmak eylemi, tamamen kafamın içindeki sesleri susturmak isteğinden kaynaklanıyor. başka çarem yok çünkü. inanın bana başka bir çarem olsaydı öyle yapardım. dünyanın en kanlı harpleri, kafamın içindeki çatışmaların yanında çocuk bahçesi kalır.
yazmak, çıldırmamak adına başvurduğum zoraki bir yol. bir tercih değil. beni anlayın. beni lütfen anlayın. buna gerçekten ihtiyacım var.
gönderen ; hastalıklı, huysuz, bedbaht bir adam
alıcı; dünya
kalemi bıraktı elinden. bir kalıba sokamadığı için yazamadığı bütün düşünceleri beynine hapsedip başını tekrardan duvara yasladı. odanın karanlığı yazmasına engel oluyordu artık. ışığı açmak da istemiyordu. karanlıktan korkardı eskiden, şimdiyse en büyük korkusu, aydınlık bir odada uyumak zorunda kalmaktı. şuan on bir kadın tarafından birden terk edilmiş olmayı dilerdim, dedi kendi kendine. gülümsedi. bir kadın uğruna ağladığı zamanlar gelmişti aklına. en son ne zamandı lan, diye düşünürken, biradan bir yudum daha aldı ve derin bir nefes çekti odanın içine dolan karanlıktan..
keşke dedi, mahir. keşke; bir kadının beni terk edip gitmesini dert edebilecek kadar sorunsuz bir hayatım olsaydı...
bedenimde öldürmeyen acıları taşıdım yıllarca. öldürmeyen ama insana yaşama fırsatı da tanımayan acılar. bunun ne anlama geldiğini size anlatamam, bunu anlamanız için yaşamış olmanız gerekir. beni anlayabilmeniz için, her gece tanrıya, neden hala ölmediğiniz konusunda yakınmış olmanız gerekir. umarım beni anlamıyorsunuzdur.
Bir an yazmak istediklerimi okudum sanki. Önceden yaşadığım şeyleri sorgulama; gelecekteki umutsuzluğum gibi
YanıtlaSil