12 Mart 2016 Cumartesi

merhaba sayın dinleyenler..

an itibariyle bugün üçüncü ayın on üçü. duvar saatlerimiz gece yarısını gösteriyor. yine derimize nüfuz eden yalnızlıklarımızı, umutsuzluklarımızı, kederlerimizi, mağlubiyetlerimizi kuşanma saatleri. saat gece yarısı, üfleyerek geçirmeye çalıştığımız yaralarımızı yavaş yavaş çıkarıyoruz heybeleremizden.aramızdaki mutluları ayıklayalım lütfen, bazen araya sıvışanlar oluyor, görüyoruz.bizi zor kullanmak durumunda bırakmayın.

bu akşamki yayınımız;
kaçırdığımız otobüslere, gidemediğimiz şehirlere, özleyip de göremediğimiz gözlere, yatırılamadan tutan kuponlara, yarışı sonuncu bitiren atlara, genç yaşında çaprazlarını koparıp futbolu bırakmak zorunda kalan umut vaad edici yeteneklere, sevdiğini alamayan bütün müezzinlere, en az bir gecesini bir sokak bankında geçirmiş olanlara, alkolü fazla kaçıranlara, alkolü fazla kaçırıp telefona sarılanlara, alkolü fazla kaçırdığı gecelerde bile arayacak kimseyi bulamayanlara, küme düşen anadolu takımlarına, deplasmana gidip de tribüne giremeyen taraftarlara, iktidar olamayan partilere, cebinde parası olmadığı için o yolu yürümek zorunda kalanlara, nargile/sigara dumanına anlam biçenlere, koltukta uyuyakalanlara, kapı açık tuvalete girenlere, kapıyı kendi anahtarıyla açanlara, kahvaltı sofrasına tek bardak koyanlara, sıkıntıdan flash tv izleyenlere, arkadaş düğünlerine davetli olanlara, halay çekmeyi bilmeyenlere, o önemli konuşmayı yaparken şarjı bitenlere, aynada gördüğü silüetle muhabbet edenlere, ezberinde en az üç şiir bulunanlara, neşet ertaş severlere, ece ayhanın kadın olmadığını bilenlere, edebiyattan başka tutunacak dalı olmayanlara, sayın cumhurbaşkanımız oğuz ataya, çay evlerinde çalışan garsonlara, simite alerjisi olan martılara, sınıfta esprisine gülünmeyen alicana, tuttuğu takım fark yedikten sonraki gün formasını sırtına geçirip gezenlere, filmleri iş yapmayan senaristlere, taslak olarak kalan romanlara, yırtılıp atılan şiirlere, söylenemeyen seni seviyorumlara, söylenebilip de karşılık alınamayan seni seviyorumlara, karşılık alınıp da sonu getirilemeyen aşklara, otobüste ayakta gidenlere, kaldırımdan yürümeyenlere, yağmurda şemsiye açmayanlara, şarabı şişesinden içenlere, nilgün marmaraya, umay umaya, didem madaka, emekli olduğu hafta beyin kanaması geçirip vefat eden kemal amcaya, mart ayında yalnız takılan kedilere, çiçek açtıktan sonra tipiye maruz kalan kiraz ağaçlarına, dalından kopartılan çiçeklere, annee su sal diyen yanakları kızarmış çocuklara, darbuka sesleri yükselen roman mahallelerine, sokak sanatçılarına, maden işçilerine, hastane koridorlarındaki fayansları sayanlara, ankarada dayısı olmayanlara, kronik hastalara, yazmak için geceyi bekleyenlere, düştüğü yerden kendi imkanlarıyla kalkmak zorunda kalanlara, ay sonunu getirmek için öğün atlayan kiracılara, üniversite hayali kuran liselilere, ygsde barajı geçemeyenlere, fakirlikten zeytine çatal fırlatanlara, hayatının bir döneminde de olsa yamalı pantolon giyenlere, domatesi ısırarak yiyenlere, bayat ekmeği çöpe atmayanlara, yalnızlığı belli olmasın diye bütün cümlelerinde ben yerine biz kullanan yazarlara, gariplere, düşmüşlere, acizlere, muhtaçlara, kısacası bütün insan olanlara, olabilenlere, olmaya çalışanlara ve bu yazıyı sonuna kadar okuma tahammülü gösteren bütün tutunamayan dostlarımıza gelsin.


safları sıkıştıralım arkadaşlar. her ne kadar bizim mücadelemizin bir adı olmasa da, artık birbirimizden başka bir kurtuluşumuz olmadığının da bilincine varmamız gerekiyor. dünyayı muhabbet güzelleştirecek, diyordu ya bir abimiz, evet, dünyayı muhabbet güzelleştirecek. dünyayı sokak köpekleriyle selamlaşan o güzel insanların samimiyeti kurtaracak.lütfen bireysel düşüşleri bırakıp, usul usul birbirimize tutunalım. belki dünyayı kurtaramayız ama en azından buraları daha yaşanılır bir hale getiririz.



oğlum n'olur üzülmeyin lan!

1 yorum:

  1. Üzülüyoruz inceden inceye,hele bir de o insanı mutluluktan ceylan gibi sekerken görmek nasıl kırıyor insanı bir de tam gecti derken o zaman kahrolsun oluyormuş gibi yapipta olmayan sevdalar.

    YanıtlaSil