nazlıyı ilk gördüğü anın üzerinden günler geçmişti. zihninde sürekli onu canlandırıyor ses tonunu hayal etmeye çalışıyordu. ne demeliydi acaba ona, nasıl etkilemeliydi. hangi cümleleri kullanmalıydı. ya dili dolaşırsa, ya yanlış bir kelime söylerse, nolurdu? aylardan nisandı, 'istanbula bahar geldi, yüreğime sen' dese mesela, çok klişe olacaktı. giriş cümlesi ahmet batman yazıları gibi olsun istemiyordu. onun günseli'ye ihtiyacı vardı ve o kalibrede cümleler kurmalıydı.
otobüs durağında bekledi. bekledi. bekledi... ne şanslıyım, dedi kendi kendine. en azından hangi kampüste okuduğunu biliyorum. ya hakkında hiçbir şey bilmiyor olsaydım. ya bir daha göremeseydim onu? üzüldü. kendisiyle tartışmayı, çelişmeyi severdi. bazen zihnine hakim olamaz, düşünmek istemediği şeyleri düşünür, düşünmemeye çalıştıkça da kendine bir küfür savururdu. fakat sözkonusu nazlıyken buna gerek yoktu. bütün çakralarıyla hissediyordu onu. yokken hissediyordu üstelik. yokken bile bu kadar vardı, bir de oturup birlikte nohutlu pilav yeseler neler olurdu acaba? bu düşüncelerle kendi kendine gülümserken birden nazlıyı görür gibi oldu. herkesi ona benzetiyordu. acaba bu da o alakasız benzetmelerden biri miydi? yoldan arka arkaya geçen otobüslerden, gördüğü kişinin ne yöne gittiğini anlayamamıştı. yol boşalınca karşıya geçti. tanıdı, oydu. bir başkası böyle gökyüzünde süzülüyormuşcasına yürüyemez, dedi kendi kendine. ama aynı hızda yürüyorlar, yanındakiler paraşüt takmış olmalı. metroya doğru yürüyordu nazlı. yanında daha önce görmediği iki arkadaşı vardı. mutlu olduğu her halinden belliydi. bir an hüzün kapladı mahirin içini, varlığının onu mutsuz etme ihtimalini düşündü. siyah film kaplı bir hyundai'nin camından kendisine baktı. gördüğü görüntü hoşuna gitmiyordu. çirkindi. benim gibi bir adam için aşık olmak lüks sayılır, dedi. bir yandan da adımlarını hızlandırdı. mesafeyi koruyarak takip ediyordu onları. arkadaşlarından birini metro girişinde uğurladılar. ona görünmek istiyor muyum, diye soruyordu kendine. ve sürekli tekrar ediyordu, ya beni fark ederse? daha doğrusu ya beni fark etmezse? yani pek bir sohbetimiz yok sonuçta. merhaba, diye atlasam mı önlerine, ya sen kimsin bakışlarına mağruz kalırsam? ya görmek isteyeceği en son kişiysem şuan? en son olmasam bile ilk yüzde olmadığıma eminim. bi an yavaşladı, etrafına baktı. bu cümleleri sesli bir şekilde mi kuruyordu, kontrol etti. kendisine şaşkın bakışlarla bakan kimse yoktu. rahatladı, yürümeye devam etti...
sonra noldu abi
YanıtlaSil