sonra bir şekilde sabah oldu. öğlen sonu ancak kendim olduğumu hatırladım. baktım kendimi öldürmeye gücüm yetmiyor. bari kalkıp bir çay koyayım, dedim. zamanın ve mekanın bir önemi yoktu. hiçbir şeyin ağırlığını hissetmiyordum üzerimde. sanki yüz tonluk bir press makinesiyle üzerime bastırmışlardı. basıncın etkisiyle kala kala bir milim kalmıştım. var olup olmadığımı denemek için bir kaç kez duvarlardan geçmeyi düşündüm. zaten suratımda yeterince yara izi vardı. vazgeçtim. bütün insanlıktan nefret ediyordum. bütün insanlıktan. bu nefreti bir ömür gözlerimde taşıyacaktım, çakılı bir çivi gibi.
sonra, bardağa su doldururken elime kaynar su döküldü. baktım ki, hala canım acıyor. şaşırdım, acının bir sonu yoktu. akışkan bir madde gibi, bulunduğu ortamın şeklini alıyor. genişliyor, büyüyor, büyüyordu. sığacak yeni köşeler buluyordu kendine. işte tecrübe falan dedikleri de buydu.
insan ufkunu dar tutmalı...
bir pencereden bakmakla, bir dağın tepesinden bakmak bir olur mu hiç? pencereden bakarsan sokağın haline üzülüyorsun, bir dağın tepesinden bakarsan bütün şehrin haline..
yıllar geçti, yaralarımdan bir tepe oluşturdum, şimdi üzerine çıkıp oradan seyrediyorum hayatı.
her şey aşağıda kalıyor. hiç kimse, hiçbir yer, hiçbir duygu, beklentilerime denk değil.
belki, dedim, biri çıkıp gelir bir gün. anlıyorum lan seni, der. sarılır, omzunda hüngür hüngür ağlarım. ki ben, nelerin yanıp kül olduğunu seyrettim de, kirpiklerimden bir damla yaşı bırakamadım yanaklarıma. birileri beni seyrediyordu, beceremedim. babadan kalma alışkanlıklar.
kurtuluşu başka bir insanda aramak ne acı. ömrüm boyunca birilerine, bir şeylere bağımlı olmamak için uğraştım. kimseye ihtiyacım olmamalıydı. kimseden medet ummamalıydım. bütün kazançlarımı tırnaklarımla kazıya kazıya elde etmişken, kayıplarımda, mağlubiyetlerimde hep başkalarının parmak izi vardı. ben bu dünyanın adaletini sikeyim.
*insan haddinden fazla yaşamamalı.
insanız, kemiklerimiz kırılıyor.
insanız, kalbimiz kırılıyor.
insanız, hayallerimiz kırılıyor.
umutlarımız, düşlerimiz, çocukluğumuz, sevincimiz, gururumuz..
kırıldıkça sivri uçlara dönüşüyor köşelerimiz.
kime sarılsak batıyoruz.
şöyle demiştim zamanın birinde;
nazik dokunamıyorsak sebebi parmak uçlarımızdaki yaralar..
" Başini göğsüme yasla sevgili
YanıtlaSilGüzel saçlarinda dolaşsin elim
Bir gün ağlayalim bir gün gülelim
Sevişen yaramaz çocuklar gibi"