25 Mayıs 2018 Cuma

kendimi bile sevebileceğim bir yerlerde bulunuyorum bir kaç gündür
dünyanın tamamına sevgiyle bakacağım bir umutla, insanlara gülümseyebileceğim bir yerlerde bulunuyorum
az önce sartre okuyordum misal, sevdiğim bir müziği yalnız kendi duyacağım şekilde açmıştım,
bahçıvan geldi son ses
herkesin duyabileceği bir gürültüyle
çimleri biçiyor
şartlar normal olsa sinirlenirdim, sinirlenmesem bile canım sıkılırdı,
şimdi ise oturdum şiir yazıyorum
bahçıvanın kullandığı makinenin çıkardığı gürültünün eşliğinde
fonda açtığım müziği hala duyabiliyorum
insan sahiden, her koşulda duymak istediğini duyuyormuş
görmek istediğini görüyormuş
anlamak istediğini, anlamak istediği gibi anlıyor, yorumlamak istediği gibi yorumluyormuş
bunları şimdi öğrenmişim gibi yazdığıma bakmayın
insan bir fırsatını bulmayagörsün
hislerini çıkartıp insanlara göstermek istiyor
tüm bildiklerini, hatta tüm bilmediklerini
sevdiği şeyleri, özlediği şeyleri, hüzünlendiği, özlem duyduğu bir şeyleri haykırmak istiyor
bu yazarken de böyle, konuşurken de, hatta ağlarken bile böyledir belki
bazen masmavi, pürüzsüz bir gökyüzüne doğru bakıp hüznünü haykırmak istiyor insan
en çok da etrafında kimse yokken yapmak istiyor bunu
bazen de anlatamıyor hüznünü,
rahatsızlığının bir bahçıvan motorundan olduğunu bahane ediyor işte
ve bunu inkar ediyor
elbette,
yok hayır, yukarıda anlattığım kesinlikle ben değilim
ben değilim bu sandalyede oturan, şu havuza, ulan herkes uyuyor ama, girsem kimse sesten rahatsız olur mu diye bakan ben değilim
suda süzülen bir kulaç sesiyle insanları rahatsız edeceğini düşünen birinin, kitap okuma sessizliğini motor sesiyle bozuyorlar, sabah saatin 10'u
örselenen ben değilim
yan balkonda kalabalık bir masa kuruldu demin
antropoza belki on sene önce girmiş, kedileri hala sevebilen, beyaz saçlı, güneşten hafif sararmış atletini bir uzvu gibi günlerce üzerinde taşıyan, maddi durumu iyi, ama manen derin bir çukurda yaşadığı öngörülebilir bir amca hazırlıyor sofrayı
belki de hiç öyle biri değildir
zaten bunu öngören de ben değilim
neyse, ocakta demlik kaynıyor
balkonunda oturduğum evin sahibi ben değilim
ama misafir gibi de davranmıyorlar bana
az önce kendi aldığım bisküviyi raftan alırken çekindim biraz
yani, o kadar misafirim,
ama herkes uyurken çay demleyecek kadar da ev sahibiyim aynı zamanda
ama konumuz bu mu şimdi
komşular uyandı, bizimkiler hala uyuyor
ben yine anlatmak istediğim şeylerin uzağında bir şeyler yazıyorum
bir kedi miyavladı tam da şimdi
karnı aç belli, benden dişine göre bir şeyler istiyor
sol arka ayağı yok bu kedinin
böyle alelade, betimsiz söylüyorum gibi oldu ama
buna dün sabah üzülmüştüm zaten
karşılaştığı ne olursa olsun, insan ilk temas haline geldiği andaki hislerini duymuyor bir daha asla
bu güzellik de olsa böyle, çirkinlik de olsa böyle
her neyse,
tek ayağı olmayan bir kedi bile istediğini, üstelik bir insandan, üstelik miyavlayarak, beyan ederken
insan, insana, neden?

bahçıvan gitti, sevdiğim müzikler de playlistten uzaklaşmış,
etraf sessiz, yan balkondaki sofra toparlandı, kalktım çayı demledim, bir kaç kadından mesaj geldi,
şuan yazmayı bırakıp, cevaplamak istemeyeceğim türden mesajlar bunlar
neyse ya
daha az sevdiğim şarkılar çalıyor
ben bu yazıyı yazarken
güneş mi yükseldi, yoksa gökyüzü mü alçaldı bilmiyorum
etraf daha parlak duruyor
çay demlenmiştir, günün üçüncü sigarasını içeyim usulca
kedi bana bakıyor, ben kediyle gözgöze gelmek istemiyorum
umarım bunu anlamamıştır
ya ne bilsin ki şimdi kedi:


benim,
ruhundaki her şeyi
her koşulda
tüm köşelerine kadar,
kolayca tasvir edebilip,
üzgünlüğünü
kabaca bile ifade edemeyen
bir adam olduğumu

bakıyor işte öyle

22 Mayıs 2018 Salı

beni ben yapan faaliyetleri icra edebildiğim tek yer ‘yalnızlık.’

bu nedenle beni yalnızlığıma iten insanlara, olaylara minnettarım. mutluyken, kalabalıkken üretemiyorum. kişisel gelişimim adına, kendimi tamamlamak adına hiçbir faaliyette bulunamıyorum. dünyada gezinip duran bütün beyinsizler gibi, yalnızca iyi hissetmek uğruna harcıyorum yaşam enerjimi. ve bundan rahatsız da olmuyorum. sahte, eğreti bir mutluluk perdesi çekiliyor gerçeklerle arama, dünyadan ve gerçek yaşamdan bihaber bütün gerizekalılar gibi. kalabalıkken herkesleşiyorum. beni toplumdan ayıran köşelerim törpüleniyor. bu nedenle beni yalnızlığa sevk eden insanlara gerçekten minnettarım. en çok da kendimle başbaşayken anlıyorum bunu. misal bugün, sabah kalkıp bir saat gitar çalıştım, sonra bir buçuk saat kitap okudum, antrenmanımı yaptım, yeni kitap projesi üstüne çalıştım. çünkü bir ilişkinin veya bir arkadaş grubunun mensubu değilim. çünkü telefonum daha az çalıyor, çünkü gelen bildirimlere daha az bakıyorum. eğer tek başına olmasaydım bunların hiçbirini icra etmeyecektim. etsem bile yarım yamalak, sırf adı olsun diye yapacaktım. birini veya birilerini mutlu etmek uğruna kendimi ihmal edecektim. herkese benzeyecektim yani. hani şu sevgilisiyle bir masada oturup kahve içerken, arka masadaki karşı cinslerini süzen herkese; whatsapp son görülmelerine dayalı ilişkiler yürüten herkese… örnekler çoğaltılabilir ama, uzatmanın lüzmu yok. siz kimlerden bahsettiğimi anladınız nasılsa.

eğer dünyaya ve insanlara yüksek bir yerden, herkesin beni duyacağı şekilde seslenebilecek olsaydım: “herkesin tek başına yürünecek bir yolu olmalı.” diye bağırırdım. herkesin, kendisine ulaşmak için böyle yolları yürümeye ihtiyacı var çünkü. yalnızlığa, cesarete, mutsuz olmayı göze almaya ihtiyacı var. aksi takdirde yaşamın sonuna geldiğimizde; mutsuz bir aile, bir ev, bir araba, başarısız sonlanan bir hayat bırakacağız geride. yaptığımız tek şey bu olacak.

kendinize neden bunu yapıyorsunuz ki? milyarlarca insan böyle yaşayıp, böyle ölüyor zaten. bir tanesine daha ihtiyacı yok bu dünyanın. özellikle de bu ülkenin; çoğunluk gibi düşünmeyen, çoğunluk gibi yaşamayan, çoğunluk gibi konuşmayan insanlara ihtiyacı var. salın gitsin ya. salın gitsin amına koyayım. ölümden öte köy mü var? işi, gücü, insanları, olayları, derdi, kederi; kariyeri, başarıyı salın gitsin.

yola çıkın. ''yolculuk bize kendimizi geri getirir'' diyordu biri..

sizi mutlu edecek yerlerde, sizi mutlu eden insanlarla, sizi mutlu edecek şeyler üretin. gerisi boş.. vallahi boş. hepsi bitiyor, her şey bitiyor. tüm ilişkilerin, tüm yolculukların sonunda kendinizle başbaşa kalıyorsunuz. yalnızca, kendinize yaptığınız yatırım yanınıza kar kalıyor. gerisi nafile. maalesef.

bakın ne diyor tarkosvki:

"bugünün gençlerinin hatalarından biri gürültülü, bazen neredeyse agresif etkinliklerde bir araya gelmeye çalışmaları. yalnız hissetmemek için bu beraber olma arzusu bence çok talihsiz bir gösterge. her insan çocukluktan itibaren kendiyle zaman geçirmeyi öğrenmeye ihtiyaç duyar. yalnız olması gerekmez ama kendiyle kaldığında sıkılmamalıdır. kendi kendine kaldıklarında sıkılan insanlar bana kendilerine verdikleri değer açısından bir tehlikenin içindeler gibi gelir.“

işte öyle...