dünyanın tamamına sevgiyle bakacağım bir umutla, insanlara gülümseyebileceğim bir yerlerde bulunuyorum
az önce sartre okuyordum misal, sevdiğim bir müziği yalnız kendi duyacağım şekilde açmıştım,
bahçıvan geldi son ses
herkesin duyabileceği bir gürültüyle
çimleri biçiyor
şartlar normal olsa sinirlenirdim, sinirlenmesem bile canım sıkılırdı,
şimdi ise oturdum şiir yazıyorum
bahçıvanın kullandığı makinenin çıkardığı gürültünün eşliğinde
fonda açtığım müziği hala duyabiliyorum
insan sahiden, her koşulda duymak istediğini duyuyormuş
görmek istediğini görüyormuş
anlamak istediğini, anlamak istediği gibi anlıyor, yorumlamak istediği gibi yorumluyormuş
bunları şimdi öğrenmişim gibi yazdığıma bakmayın
insan bir fırsatını bulmayagörsün
hislerini çıkartıp insanlara göstermek istiyor
tüm bildiklerini, hatta tüm bilmediklerini
sevdiği şeyleri, özlediği şeyleri, hüzünlendiği, özlem duyduğu bir şeyleri haykırmak istiyor
bu yazarken de böyle, konuşurken de, hatta ağlarken bile böyledir belki
bazen masmavi, pürüzsüz bir gökyüzüne doğru bakıp hüznünü haykırmak istiyor insan
en çok da etrafında kimse yokken yapmak istiyor bunu
bazen de anlatamıyor hüznünü,
rahatsızlığının bir bahçıvan motorundan olduğunu bahane ediyor işte
ve bunu inkar ediyor
elbette,
yok hayır, yukarıda anlattığım kesinlikle ben değilim
ben değilim bu sandalyede oturan, şu havuza, ulan herkes uyuyor ama, girsem kimse sesten rahatsız olur mu diye bakan ben değilim
suda süzülen bir kulaç sesiyle insanları rahatsız edeceğini düşünen birinin, kitap okuma sessizliğini motor sesiyle bozuyorlar, sabah saatin 10'u
örselenen ben değilim
yan balkonda kalabalık bir masa kuruldu demin
antropoza belki on sene önce girmiş, kedileri hala sevebilen, beyaz saçlı, güneşten hafif sararmış atletini bir uzvu gibi günlerce üzerinde taşıyan, maddi durumu iyi, ama manen derin bir çukurda yaşadığı öngörülebilir bir amca hazırlıyor sofrayı
belki de hiç öyle biri değildir
zaten bunu öngören de ben değilim
neyse, ocakta demlik kaynıyor
balkonunda oturduğum evin sahibi ben değilim
ama misafir gibi de davranmıyorlar bana
az önce kendi aldığım bisküviyi raftan alırken çekindim biraz
yani, o kadar misafirim,
ama herkes uyurken çay demleyecek kadar da ev sahibiyim aynı zamanda
ama konumuz bu mu şimdi
komşular uyandı, bizimkiler hala uyuyor
ben yine anlatmak istediğim şeylerin uzağında bir şeyler yazıyorum
bir kedi miyavladı tam da şimdi
karnı aç belli, benden dişine göre bir şeyler istiyor
sol arka ayağı yok bu kedinin
böyle alelade, betimsiz söylüyorum gibi oldu ama
buna dün sabah üzülmüştüm zaten
karşılaştığı ne olursa olsun, insan ilk temas haline geldiği andaki hislerini duymuyor bir daha asla
bu güzellik de olsa böyle, çirkinlik de olsa böyle
her neyse,
tek ayağı olmayan bir kedi bile istediğini, üstelik bir insandan, üstelik miyavlayarak, beyan ederken
insan, insana, neden?
bahçıvan gitti, sevdiğim müzikler de playlistten uzaklaşmış,
etraf sessiz, yan balkondaki sofra toparlandı, kalktım çayı demledim, bir kaç kadından mesaj geldi,
şuan yazmayı bırakıp, cevaplamak istemeyeceğim türden mesajlar bunlar
neyse ya
daha az sevdiğim şarkılar çalıyor
ben bu yazıyı yazarken
güneş mi yükseldi, yoksa gökyüzü mü alçaldı bilmiyorum
etraf daha parlak duruyor
çay demlenmiştir, günün üçüncü sigarasını içeyim usulca
kedi bana bakıyor, ben kediyle gözgöze gelmek istemiyorum
umarım bunu anlamamıştır
ya ne bilsin ki şimdi kedi:
benim,
ruhundaki her şeyi
her koşulda
tüm köşelerine kadar,
kolayca tasvir edebilip,
üzgünlüğünü
kabaca bile ifade edemeyen
bir adam olduğumu
bakıyor işte öyle
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder